ŞEYHÜLİSLAM HAYRİ EFENDİ İLKOKULU  TARİHÇESİ

ŞEYHÜLİSLAM HAYRİ EFENDİ İLKOKULU TARİHÇESİ

      Okulumuz, 01.Ekim.1933′te Karagümrük Löküncüler Caddesinin Türkistan Sokağı ile birleştiği köşe başında Sütçü İbrahim'e ait  binada açılmış, dört yıl bu binada eğitim öğretim yapılmış, 01.Ekim.1937′ de şimdiki Karagümrük İlkokulu'nun binasına taşınmış. Okulumuz 7 yıl 62. İlkokul adıyla Karagümrük´te; bu tarihten sonra da şimdiki binasında faaliyetini sürdürmüştür. 01.Mayıs.1949 tarihinden itibaren de Şeyhülislam Hayri Efendi İlkokulu ismiyle anılmıştır. Binanın yapıldığı tarih kesin belli değildir. Okulumuz ve Ali Kuşçu Okulu Fatih sitelerine yardımcı olmak amacıyla Fatih'ten sonraki devirlerde yapıldığı anlaşılmaktadır. Fatih siteleri, o zamanın üniversitesi olan medreseler, öğrencilerin yatması ve çalışması içindi. Büyük kubbeli dershaneler de sınıf olarak kullanılıyordu. "Tetümmeler Caddesi" okulumuzun eski adını taşıyan tarihi bir hatıradır.           Bugün okul olan bina, 1908 ´deki Fatih ve civarını arsa haline getiren büyük Çırçır yangınında harap olmuş ise de hemen Şeyhülislam Hayri Efendi tarafından tamir ettirilerek, yangında açıkta kalan ailelere tahsis edilmiştir. 1940 yılında Milli Eğitim Müdürü Tevfik Kut ve yardımcısı İzzet Koçak'ın yerinde kararları ile okul olarak kullanılması uygun görülmüş. Daha sonra tamir ve icap eden değişiklikler yapılarak bu günkü hale getirilmiştir. Bu bina 1940 tarihinden 31.04.1949 tarihine dek Fatih 62. İlkokul, 1.05.1949 tarihinden itibaren de "Şeyhülislam Hayri Efendi İlkokulu" adını almıştır. 1996-1997 Eğitim Öğretim yılında Ali Kuşçu İlkokuluyla birleşmiştir. Şu anda okulumuzda 3 idareci 30 öğretmen görev yapmaktadır. 2014-2015 eğitim öğretim yılında okulumuzun  öğrenci sayısı 954 olarak geçmektedir.

18.03.2021 810

  ŞEYHÜLİSLAM HAYRİ EFENDİ KİMDİR? 

 Trablusgarp vilayeti Evkaf Müdürü Abdullah Avni Efendi'nin mahdumu Hayri Efendi, 1867 yılında Nevşehir/Ürgüp'te doğdu. İlmiye sınıfına mensup bir aileden gelen Hayri Efendi birçok alanda muhtelif kişilerden dersler almıştır. İlk öğrenimini amcasından alan Hayri Efendi, Mahmut Efendi'den Hat, Halim Efendi'den Arapça dersleri aldıktan sonra 1883 yılında ağabeyi ile birlikte ilmin merkezi İstanbul'a gitti. İki yıl süren bu İstanbul seyahatinde Hayri Efendi, Fatih Başkurşunlu Medresesine kaydoldu. Hayri Efendi medrese derslerinin yanında medresenin dışında da farklı kişilerden muhtelif dersler aldı.        Bu iki yılın sonunda memleketi Ürgüp'e dönerek buradan Kayseri'ye geçti. Kayseri'de yerleştiği Yağmurlu Medresesinde; Kazım Efendi'nin sabah, Karakimseli Hacı Efendi'nin akşam derslerine devam etmiştir.        Bilahare İstanbul'a giderek yeniden Başkurşunlu Medresesine kaydoldu ve burada 8 yıl eğitim gördü. Burayı bitirdikten sonra, kaydolduğu Mekteb-i Hukuku da bitirmiş ve ilk memuriyetine Bursa'da müderris olarak başlamıştır.



  ŞEYHÜLİSLAM HAYRİ EFENDİNİN YAPTIĞI VAZİFELER:      

 O dönemin yetişmiş insanları öyle görevlere getirilmiş ki saymakla bitmez. Hatta yaptıkları bazı işlerin, aldıkları vazifelerin günümüzde karşılığı dahi yoktur. Hayri Efendi de öyle birisi. İlk görevinden sonra Adliye'ye geçerek sırasıyla; Maraş, Trablus-Şam Bidayet Mahkemesi Müdde-i Umum Yardımcılığı ve Lazkiye Sancağında muhtelif görevlere getirilen Hayri Efendi, II. Meşrutiyet'e kadar Adliye Nezareti (Adalet Bakanlığı)nde çeşitli görevlerde bulundu. Suriye, Manastır, Selanik gibi dönemin büyük merkezlerinde vazife yapan Mustafa Hayri Efendi, içten içe merak duyduğu siyasî çalışmaları da takip etmekteydi.        II. Abdülhamit döneminde, İstanbul, Suriye ve Selanik'te genç zabit ve mekteplilerin kurdukları siyasi teşekküllere ilgi duyan Şeyhülislam Hayri Efendi, bazılarında fiilî görev almış, Selanik'te ceza reisi iken İttihat Terakki Cemiyeti bünyesinde önemli hizmetlerde bulunmuştur. II. Meşrutiyet döneminde İttihat Terakki Fırkası'ndan Niğde mebusluğuna adaylığını koyarak, Meclis-i Mebusana girmiştir.        Bilahare Darülfünun Hukuk Şubesi Mecelle Müderrisi daha sonra da Meclis-i Mebusan birinci reis vekili oldu. II. Mahmud dönemiyle başlayan yenilik hareketlerini, özellikle ulemanın desteği olmadan gerçekleştirmenin zorluğu Padişah tarafından biliniyordu. İlk etapta ilmiye sınıfı bu tür yenilikleri tasvip etmiyordu. Zaman ilerledikçe ve devlet ricalinin teşviki ile ilmiyede çözülmeler başladı ve yenilik hareketlerinin içinde ulema (ilmiye sınıfı) yer almaya başladı. Nitekim yenilik hareketine katılan ulema arasında Mustafa Hayri Efendi de yer alıyordu.        Öyle ki İbrahim Hakkı Paşa kabinesinde, önce Evkaf-ı Hümayun nazırlığına, sonra sırasıyla, Dahiliye, Orman ve Meadin nezaretlerine vekalet eden Şeyhülislam Hayri Efendi işlerinin yoğunluğunu bahane ederek, bu görevleri terk etti. Küçük Said Paşa'nın kabinesinde Adliye nezareti ile Şuray-ı Devlet başkanlığına asaleten atanan Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi 16 Mart 1914′de Şeyhülislam oldu.        Hayri Efendi'nin en önemli vazifelerinden biride hiç şüphesiz Şeyhülislamlık görevi. Bunu da anlamlı kılan olay "Cihad-ı Ekber" ilan etmesi. Nitekim 1914′de fevkalade (olağanüstü) olarak toplanan kabinede 1. Dünya Savaşına girme temayülü ağır basınca bazı nazırların istifa etmesine rağmen, Evkaf Nezaretine de vekâlet eden Şeyhülislam Hayri Efendi harbin gerekliliği hususunda ısrar etmiş, kabinenin kararından sonra da Cihad-ı Ekber fetvasını vermiştir. Geçmişteki Haçlı Seferlerini örnek vererek açıkladığı Cihad-ı Ekber fetvasını şu beş esas üzerine temellendirmiştir:
1. Padişahın cihad emrine herkesin katılmasının farz olduğu.
2. İslam Hilafetini ortadan kaldırmak isteyen, Rusya, İngiltere ve Fransa idaresinde olan bütün müslümanların bu devletler aleyhine birleşmesinin şart olduğu,
3. Bu farziyete rağmen cihada katılmayanların ağır cezaya düçar olacakları.
4. İslam (Osmanlı) askerini öldüren yukarıdaki devletlerin tebaası müslüman askerlerin büyük günaha girecekleri.
5. İngiltere, Fransa, Rusya, Sırp, Karadağ hükümetleri idaresinde bulunan müslümanların, İslam Devletine yardımcı olan Almanya ve Avusturya aleyhine harp etmelerinin bu devletin zararına olacağı için büyük günah olduğu.        İhtiva ettiği maddelere bakılacak olursa cihad-ı ekber anlayışının muhtırası oldukça geniştir. Bundan dolayıdır ki bu fetvayı okuyan ve değişik memleketlerde yaşayan müminler bu savaşa katılmak için yoğun çaba sarfetmişler. Çanakkale savaşı için Avusturya'dan gelmek isteyen, dondurmacı ile kasabın durumu dikkat çekicidir.        Hayri Efendi ile ilgili izahında Yılmaz Öztuna: "Nezaret uhdesinde kalmak üzere, Evkaf Nazırlığından meşihate getirilmiş, her iki görevinde de mühim işler başarmıştır. Adliye Nazırlığında da bulunmuştur. Büyük Vakıf hanlarını o yaptırmıştır." (Büyük Türkiye Tarihi, C.7, s. 3037) sözleriyle kaos ortamında isabetli işler yaptığını ifade etmektedir.        Sultan Reşad devri Şeyhülislamlarından olan Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi 1916 yılına kadar bu vazifeyi sürdürmüştür. Ayrılmasına sağlık sebeplerini göstermekle beraber ittihat Terakkî'nin yanlış uygulamaları ve özellikle Talat Paşa'yla aralarındaki ihtilaflı hususlar ayrılmasını gerektiren en önemli etkendir.        Vahdettin döneminde Adliye Nazırlığını üstlenen Şeyhülislam Hayri Efendi, bilahare 1. Dünya savaşı sonrasında imzalanan anlaşma gereğince İstanbul'u işgal eden İngilizler tarafından birçok arkadaşı gibi o da Malta'ya sürgüne gönderildi. Orada rahatsız olunca serbest bırakıldı. Daha sonra Roma'ya geçti. Papa kendisiyle görüşme teklifinde bulunduğunda; "Anadolu'daki Yunan zulmünü durdurma konuşunda bir girişimde bulunması koşuluyla görüşebileceğini ifade etmiştir." (Bu buluşma sağlanamamıştır.)        İstanbul hükümetinin icraatlarını beğenmeyen Hayri Efendi Anadolu'ya geçer. Ankara'da Mustafa Kemal'le görüşür. Kendisine yapılan görev teklifini rahatsızlığını bahane ederek reddettikten sonra, memleketi Ürgüp'e gelerek ömrünün geri kalan kısmını orada geçirir. İki defa başbakanlık yapan Suat Hayri Ürgüplü ile milletvekilliği yapan Dr. Av. Münip Hayri Ürgüplü'nün babası olan Mustafa Hayri Ürgüplü 7 Temmuz 1921 yılında vefat etmiştir. Kabri Ürgüp Cami-i Kebir bahçesindeki aile kabristanındadır.        Medreselerdeki fizikî düzenlemelerin yanı sıra ders programları üzerindeki yenilikleri "Teşkilat-ı Hayriye" namı ile anılmıştır. Medresetü'l Vaizîn, Medresetü'l-Hattatîn ve Medresetü'l-Kudat namıyla yeni medreseler kurmuştur. Medreselerde dinî derslerin yanı sıra sosyal ve teknik derslerin de okunmasını sağlamıştır. 54 yıllık ömründe dolu dolu bir hayat sürmüştür.         Onun ve onun gibilerin yolundan gidecek yeni nesillere ne çok ihtiyaç var.